Çi

14 Mart 2015 Cumartesi

| | | 5 yorum





                           ÖNEMLİ NOT: Fİ'Yİ OKUMADIYSAN BU YORUMU OKUMA.
        İyi bir hikaye asıl bittiği yerde başlar diyor Azra Kohen ...Yine şahane bir teşekkür ve sonra Çi'nin, ölmek için doğduğunu unutmadan bu gezegende hiçbir şeyin hiç kimseye ait olmayacağını anlayan, sahip olduklarının değil analizini yapabildiği deneyimlerin gerçek zenginlik olduğunu bilerek yaşayıp kendi potansiyelinin savaşçısı olabilme cesareti gösterenlere adandığını anlatan bir giriş yazısı karşılıyor bizi. Anlatılan insanlardan biri olma şerefine layık olma umudu ile başlıyoruz okumaya.

     Fi'de hakkında bir şeyler öğrenip yeni tanıdığımız insanları tam da merak ettiğimiz noktalarından tutup önümüze atıyor Çi. 











     


    Hani bir karikatür vardır ya sen mi güçlüsün ben mi ? Yenicem seni İstanbul diye bağıran masum köylü. Biz de onun gibi kendimizi en akıllı zannedip hayatı yenebileceğimizi hadi yenmek demesek bile en azından bir beraberlik alabileceğimizi sanıyoruz. Ama hayat bizden daha akıllı diyor Azra Kohen. Ve Deniz'le Başlıyor yolculuğumuz.


        Hatırlayalım Deniz Can Manay'ın hastalıklı aşkı Duru'nun eski sevgilisi idi bir zamanlar. Sonra Can Manay bildiği tüm ali cengiz oyunlarını yapıp, Duru zavallısı da zayıf noktası merakından vurulunca Can Manay'a , tasını tarağını toplayıp terk etmişti Deniz'i. Deniz yaşadığı bu hezimet sonrası huzuru toprakta bulacağını sanmış olmalı ki kendini atmış bir köye. Bildiği hayattan geriye bi şey kalmayıncaya kadar unutmuş her şeyi hatta müziği bile. Öyle yaralanmış ki Deniz hissettiği duyguya isim verememiş. Nasıl versin garibim. Sen Duru'yu kayboldu zennet, 29 saat boyunca her yerde ara , Can Manay'dan bile yardım iste hatta. Sonra hayat seninle dalga geçer gibi bir mağazanın vitrinindeki televizyondan Duru ile Can Manay'ın helikopterden inişini göstersin sana ve sonrasındaki öpüşme anını. Deniz o anda ölebilirdi bile ama ölümün bile anlamsız geldiği bir ruh hali içinde şehirden ayrılıp bir köye yerleşti.

     Can Manay ile Duru ise ateşli sevişmelerle başladıkları ama giderek birisi için hastalık diğeri için esaret haline gelen aşklarını yaşıyorlar o sırada. Duru'yu hiç tanımadan sadece güzelliğine aşık olup ,benim olmalı diyen Can, onun bedenine güzelliğine aç bir hayvan gibi saldırıyor adeta. Çok seviyor, belki de sevdiğini sanıp içinde birilerinin eksiğini tamamlıyor. Duru ise merak edip girdiği bu dünyanın içinde süs bebeği gibi her geçen gün daha da mutsuz ama mutluyumu oynamaya devam ediyor seyredenlere. İçi Deniz'i özlüyor deli gibi ama kızgınlığını baskın tutarak Deniz'den nefret ettiğine inandırmaya çalışıyor kendini. 

     Şimdi size herkesi tek tek anlatacak değilim. Aslında bu gündelik yaşam içinde kaybolan ve kendi özlerini arayan, buldum zannedip yanılan ya da bulur bulmaz kaybeden insanların hikayesi baştan sona. Karakterlerin hepsine bir dokun bir ah işit. Hepsinin çocukluktan gelen travmaları var. Bu arızalı hallerini bazen şıp diye bir bakışta anlıyoruz bazen de okurken haydaaaa diyerek farkına varıyoruz arızanın. Karakterlerin ortak özellikleri olduğunu fark edince, bu ortak özelliğin hepsinin kendi kendilerini bitirmek olduğunu anlıyor ve şaşırıyoruz. Hepsi yavaş yavaş bitiriyor kendini.

      Bilge benim Fi'den hayran olduğum ve Can Manay'ın gücünden ve karizmasından etkilendiğim ilk anlarda Can Manay'a yakıştırdığım hatundu. Sonra ben Can Manay'ı tanıyıp ona hem acıyıp hem de ondan nefret etmeye başlarken Bilge önce onunla çalışmaya sonra maalesef kendini ona kaptırmaya başladı. Ah Bilge'm ahhhh. Sen mi adam edicen yani Can Manay'ı. Kendini yıllarca abine adadığın yetmedi mi? Aslında acıyorsun değil mi sen de ona? Bilgeyi alıp karşıma saatlerce konuşasım var. Roman karakterlerine akıl verme planları da yapmaya başladığıma göre ben de yakında Can Manay'ın müşterisi olabilirim sanırım.

      Özge 'de Fi'den ilgimi çeken bir karakterdi ancak Özge adeta devleşti bu kitapta. Eni konu gözüme girdi kız.

     "Y Kuşağı... Kuralları sorgulayan, saygı duydukları takdirde dinleyen ne olursa olsun itaat etme fikrine karşı , genel geçer tüm kalıpların dışında bir dünyada yaşamak isteyen ve o dünyayı gerçekleştirmek için kurada olduğunun farkındalığında gençler bunlar. Teknolojiyi sanki kendi uzantısı gibi doğallıkla kullanabilen , doğanın koruyucusu , anlamak için dinleyen ama asla bildiğini düşünmeyen önyargısız ama net bir kuşak"

     Bakın hele bizim deli kızın kelamlarına.


       Bu kadar yazdım yazdım da insan bi Çi nedir onu da anlatır di mi?  Çi veya Japoncadaki söylenişiyle Ki ; geleneksel Çin kültürü ve tıbbının temel kavramlarından biridir. Çi'nin mevcut olan her şeyde yer alan "hayat gücü" veya "spiritüel enerji" olduğuna inanılmaktadır. Genellikle "hava" veya "nefes" olarak yabancı dillere aktarılan bu terimin aslında tam bir karşılığı yoktur.( kaynak .www.wikipedia.com)
        Fi 'de Can Manay'ın Fi ( Altın Oran) takıntısı vardı. Çi'de de Murat Sadık Kolhan'ın Çi (Tüm canlıları birbirine bağlayan , rejenere eden Yaşam Enerjisi ) takıntısı var. Can Duru'da Fi bulmuştu, Sadık'ta Özge'de Çi .... Bu adamlar gerçekten enteresan :)


       Bu arada gözden kaçırılmaması gereken satırlar (hani huyum olsa neredeyse altı çizilesi diyeceğim ama hiç çizmem kitaplarımı) oldukça fazla. Özge ile kıroyum ama para bende modeli iş adamımız Mahmut Konmaz ne güzel şeyler anlatıyor mesela , dönüp dönüp okunası!!! Kitapta bölüm sonlarında geleceğe dair verilen ipuçları merakımızı daha da cilalayıp duruyor hikaye boyunca. Kopuk kopuk anlatıyorum ama olayı sıra sıra anlatmak ta olmazdı zaten fazla bile konuştum. Okumak isteyenler için keyfini kaçırmak istemem.
Gezi olaylarında yaşanan acıya tanıdığımız birinin gözünden bakmamızı sağlıyor bir ara Çi.Bilge'nin umutsuzca aşık olduğu Murat polis tarafından dövülüp hastanede verdiği yaşam mücadelesini kazanamayınca sanki çok iyi tanıdığımız biri ölmüşçesine acıyor canımız.

       Ha bi de benim için büyük insanlık için küçük bir ayrıntı vardı. Can Manay'ın ilginç şoförü Ali'ye Parfümün Dansı 'nı okuttun ya Azra Kohen,yazarın dibisin. Parfümün Dansı benim için çok özeldir. En sevdiğim beş içinde ilk üçte yıllardır.Neden Parfümün Dansı? diye sorasım var sana fena halde...

       En baştaki uyarımdan sonra buraya kadar yorumumu okuduysan zaten Fi'yi okumuş olmalısın.Bu da demek ki  Fi'yi okuduysan bu yoruma gerek bile kalmadan Çi'yi okuyacaksın, okumak isteyeceksin.Pi de görüşmek üzere...Artık biz de Pi Bekleyenler Kulübü üyesi olduk ...




       Son olarak size Ada'dan hiç bahsetmediğimi hatırlayıp Ada'nın kendini bitirme aracı Tugay'ı çok kritik bir pozisyonda ayağına kadar getiren piyano performansında çaldığı parça ile baş başa bırakıyorum... 
 

Fi

4 Mart 2015 Çarşamba

| | | 1 yorum






          Okudukça büyür insan derler ya , nasıl da doğru. Okuma gruplarımdan biri olan Kitap Ağacı'nın yılbaşı çekilişinde gencecik, su gibi bir lise öğrencisi kitap kurdu denk geldi bana. Bayılıyorum okuyan gençliğe. Bana Azra Kohen'in Fi Kitabı'nı yolladı yılbaşı hediyesi olarak. Bir kez de buradan teşekkür ediyorum Hacer kardeşime. Elimde Kemal Tahir Esir Şehir üçlemesi olduğu için ancak sıra geldi Fi'ye.

        Kitap çok naif bir dille yazılmış teşekkür yazısı ile başlıyor. İnsanın hayatında yaptığı işe saygı duyan ve inanan yakınlarının olması ne hoş. Sonra bu kitabın herkes için değil , asıl değerli olanın bizim için önemsizleştirilmeye çalışıldığını fark etmeye hazır herkes için yazıldığını öğreniyoruz. Ve bu hazır olma hali  yanında özel hissetmişlik ile de başlıyoruz okumaya ...

       Önce kısaca kim kimdir çıkıyor karşımıza. Ada, Ali, Bilge, Can Manay, Deniz, Doğru, Duru, Eti , Göksel ,Kaya, Özge ve Sadık alfabetik sırada bir kaç kelime ile tanıtılıyor bize. Sayfaları çevirdikçe başta Can Manay olmak üzere her bir karakteri daha yakından tanımaya başlıyoruz. Kimini çok severken , kimilerini merak ediyoruz.

    Kitapta Can Manay ve Duru ön planda tutulmuş sanki ikisinin ya da Can'ın Duru'yu elde edişinin hikayesi gibi ama şunu söylemem lazım ki ben kitabı Bilge için okudum. Bilge'ye bayıldım. Onun mücadeleci ruhuna, o sarsak hallerine rağmen içindeki güce. Otistik abisi Doğru'ya hem anne hem baba oluşuna. Of yine bodozlama daldım anlatmaya ama elimde değil. Bilge karakteri beni çok etkiledi. Fi'nin devamı Çi'de ya da henüz çıkmamış olsa da artık yüzlerce kişiyle birlikte benim tarafımdan da merakla beklenen Pi'de umarım Bilge ana karakter olur ve onun hikayesini okuruz.
 

    

    
 
          Şimdi gelelim olan bitene.
 
     Can Manay bir psikolog. Ama öyle sıradan bir psikolog değil. dünyayı bir pazar olarak gören ve herkesten alacağı bir şey olduğuna inanan  fi takıntısı olan bir psikolog. (Fi  kısaca :Altın oran, matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır.Eski Mısırlılar ve Yunanlar tarafından keşfedilmiş, mimaride ve sanatta kullanılmıştır.Altın Oranın ifade edilmesi için kullanılan sembol, Fi yani Φ'dir. kaynak : www.wikipedia.org) Hastalarına müşteri , muayenehanesine ofis diyen belki de tek psikolog. Hastalarından çoğu Can Manay'ın büyüsüne kaptırmış kendisini aldıklarından çok çok fazlasını vermeyi tercih eden  kişiler. Can Manay'ın büyüsü derken öyle feci yakışıklı falan değil bu adam aksine kısa boylu çirkin ama bi şekilde acayip zengin olmayı başarmış sıradan bir adam. İşte bu Can Manay bir şekilde zengin olmuş ya paranın da gücüyle neredeyse bütün şehri parmağının ucunda döndürüyor. Özellikle de kadınları:)Tek gecelik ilişkilerini özel yaşam alanına sokmamak için kiralayacağı bir ev ararken, gezdiği bir evin yan bahçesinde bu güne kadar gördüğü en güzel şeyi görür. Duru'yu... Duru, Can Manay'ın hayatındaki tek eksik şeydir. Ya da o öyle olduğunu sanıyordur.
 
 
       Duru bana kalırsa güzelliği kitap boyunca fazla abartılmış ( evet evet kıskanmış olabilirim ;) ) bir balerin. Konservatuarda öğretim görevlisi olan müzisyen sevgilisi Deniz ile birlikte yaşıyor. Deniz karakteri de benim için kitaptaki bir diğer etkileyici karakter. Neden derseniz adam kendini müziğe adamakla kalmamış bu işi bir sosyal sorumluluk olarak görmeye de başlıyor. Zaman zaman Duru gibi bir güzelliğe sahip olmasına rağmen gözü onu bile görmüyor , o derece... :) 

    Bana sempatik gelen bir başka karakter de Özge. Grinin Elli Tonu misali başka birinin yerine ünlü , şahane , yarı Tanrı psikoloğumuz ile röportaja gidiyor. Ancak o Anastasia kadar şanslı değil. Can Manay'ın kalbini değil nefretini kazanıyor sorduğu tek  bir soru yüzünden. Ve hayatı çok mücadele etmesini gerektirecek bir hal alıyor. Özge de karşısına çıkan Sadık Bey sayesinde şah mat olmak üzereyken çok iyi yapıyor hamlesini ve "Amma dişli çıktın kız sen !"  dedirtecek bir başarı ya da belki başarısızlık öyküsü sunuyor bize.Buna okuyunca siz karar vereceksiniz.

 
 
 
        Gelelim Ada'ya. Ada Deniz'in öğrencisi ve muazzam bir müzisyen üstelik ve maalesef Deniz'e de ümitsizce aşık. Allahtan onun da karşısına Göksel çıkıyor ki Göksel zaten başlı başına yok artık dedirtecek orijinallikte bir karakter. Şöyle ki geceleri çöp toplayan bir konservatuar öğrencisi hayal edin. Burnu falan kırık çünkü sokaklarda büyümüş.
Her türlü pisliğe bulaşmış. Olmadı mı canlanmadı mı gözünüzde... O zaman hiç zorlamayın kendinizi ve sizin için sadece inanılmaz taraflarının gerçek olduğu bir hikaye yazan Azra Kohen'e teşekkür edin ve başlayın Fi'yi okumaya. Renkli , orijinal karakterlerin yanı sıra , akıcı dili ve oldukça besleyici ve bilgilendirici diyalogları ile de çok severek okuyacağınız bir kitap Fi. Şimdi ben Çi ile bu keyifli yolculuğa devam ederken siz de hemen edinin bir tane Fi ve okumaya başlayın. Çok yakında Pi çıkacak o zamana kadar ancak okursunuz Fi ve Çi'yi. Ha bu arada cennetten hiç bahsetmedim onu da çok merak edip siz okuyun artık :))))))





 




              Aslında adını hiç kullanmadan sadece akilah mahlası ile yazacakmış kitaplarını ama iyi ki de öyle yapmamış ve biz Azra Kohen'i tanıdık. Gelin şimdi biraz daha yakından tanıyalım bu mütevazi insanı.O kadar sıcakkanlı ki bir sosyal paylaşım uygulaması olan instagramda  kendisi ( @akilahficipi )  ile yaptığımız bir sohbette bana bir gün kahve içip sohbet edebileceğimizi ve bu sohbeti blogumda yazabileceğimi söyledi.Umarım gerçekleşir  bu buluşma da  ben de  kitapla ilgili kafamda biriken deli soruları sorma şansı bulur ve sonra burada sizinle paylaşırım ....



Azra Kohen Kimdir ?
 
         Akilah (Azɾa Saɾızeybek Kohen) İstanbul Üniveɾsitesi Radyo Televizyon ve Sinema ile Ottawa Üniveɾsitesi Üçüncü Dünya ÜlkeleɾineYaɾdım Ekonomisi bölümleɾinden mezunduɾ. Liverpool Üniversitesi Psikoloji bölümünde master yapmaktadır. İyi deɾecede İngilizce ve İtalyanca konuşan Azɾa Saɾızeybek Kohen, biɾ çocuk annesidiɾ. Oɾganik taɾıma, evɾenin matematiğine ve biɾ Yaɾatıcı olduğuna inanıɾ. Hiçbiɾ politik göɾüşü yoktuɾ.

         Dünyɑdɑki en büyük problemin ne eğitim, ne işsizlik, ne de pɑrɑsızlık olmɑdığını bilir; onɑ göre en büyük problem ɑnnelerdir. Çocuklɑrınɑ kimlik bilinci yüklemeyerek bireyselliğe erken yɑştɑ uyɑnmɑlɑrını engelleyen ɑnneler yüzünden dünyɑnın bugün bu kɑrmɑşɑdɑ olduğunu düşünür.  Bir bireyin bile doğru dɑvrɑnɑrɑk dünyɑyı değiştirebileceğine ve hɑkiki insɑn olmɑk için her ɑn evrimleşebildiğimize inɑnır. Emektɑr bir cɑnseverdir.
kaynak: milliyet


         Sizleri Ada'nın evinden yayılan ve Göksel'in aklını  başından alan şahane notalarla  baş başa bırakıyorum......Mutlaka dinleyin günün hangi saatinde olursanız olun iyi geliyor.